30 Aralık 2011 Cuma

Dakika bir gol bir!

Dünkü postumu yaptıktan bir kaç saat sonra annaannemi kaybettim.
İşte böyle boktan giriyorum yılbaşına


Öptüm kokladım onu son kez, buz gibiydi. Hayatımda ilk defa yaptım böyle birşeyi. Ölümün ne kadar gerçek olduğunu daha iyi anladım. 

Bitti işte, gitti...

29 Aralık 2011 Perşembe

Yılbaşı Taşı!

Bombok bir yılbaşı daha geçirmeye hazır mıyımm??

Eveeett!

Herzamanki gibi yine, yalnız, yine mutsuz ve yine kafama yağan taşlar misali olasılıksızlıklarla dolu bir yılbaşı gecesi...

Tamamen yalnız sayılmam aslında, annem babamla.

Tamam fena değil, daha ne istiyorsun? dediğinizi duyar gibiyim evet de, tam 30 yıldır her yılbaşını evde geçirdiğimi ve dışarıya çıkmama izin verilmediğini, hele ki alkol aldığımı duyarlarsa, en masum arkadaş buluşmalarıma bile zor gittiğimi hesaba katarsanız eğer, belki bi nebze hak verirsiniz bana.
Sadece 1 yıl dışarıda kutlamıştım ama o da panik ataklı geçti zaten sırf bu yüzden. Ki onda da şehir dışında akrabaya gidiyorlardı da, ben zarr zor gitmem dediğim için kalabilmiştim. Ama tabiiki benim hasta olduğumu, uyuşturucu aldığımı falan düşünmüşlerdi, endişelerinden ve arayıp durmalarından ben artık gerçekten bişileri yanlış yapıyorum galiba diye düşünmeye başlamıştım.

Yani yılbaşında arkadaşlarımla olmamın ne yanlışı vardı? Ben de uzun süre düşünsem de bulamadım ama masum olduğuma da kendimi inandıramadım, bu kadar olay oluyorsa mutlaka ben de bir kabahat vardı değil mi?

Herneyse, uzun bir süredir bir ilişkim olduğunu söylemiştim, geçen sene yılbaşını ailemle geçirirken o da vardı ama bu sene bazı ailevi sebeplerden ötürü gelemiyor. Üstelik 1 haftadır birbirimizi göremiyoruz ve yılbaşından bir gün önce görüşebilicez umuduyla bakarken ben, o gün de geceye kadar çalıştığını öğrendim. Harika!
Bilmiyorum size de oluyor mu, sıkıntıdan kendimi sokaklara atasım geliyor, insan göresim geliyor, sevdiceğimle dolaşasım geliyor, ışıl ışıl süslenmiş sokakları göresim, içime yepyeni umutları ekesim geliyor ama nafile canım nafile.

Ne yapıp ne ettiysem hepsi nafile, bırak! diyorum bırak! hayatı akışına...
Bu arada yılbaşıdır, bayramdır, tatildir, gitgide hiçbirinin gözümde bir önemi kalmıyor. O kadar sıradan geçiriyorum ki, günleri sıradan geçirdikçe, o günler de önemini yitirdikçe yitiriyor. Halbuki eskiden bana onlar umut, neşe veriyordu, aslında evet sıradan bir gün olmalarına rağmen hergünden farklı birşey yapmaya teşvik etmeleri dolayısıyla seviyordum özel günleri.

Şimdi herşey değişti, iyice sıradanlaştı, önemsizleşti ve bu beni umutsuzlaştırdı.

Umarım siz harika bir yılbaşı ve harika bir yıl geçirirsiniz de insanların harikalıklarına bakıp belki ben de mutlu ve umutlu olmayı başarabilirim.
Ciao!

23 Aralık 2011 Cuma

madde

Madde dediğin nedir ki?

Maddiyat, nedir ki peki?

Üst baş,  aş taş, inci boncuk, ekmek su...?

Geçici midir maddiyat? Ne işe yarar?

Olmazsa nolur?

Olmazsa olmaz mıdır yoksa?

Bu sorular hep kafamda...

Dışarıdan beni görenler belki asla ama asla! tahmin edemezler ki bir yol param yok! Bu yaştan sonra nasıl babamdan alırım? Alamıyorum işte. İşi bırakmak zorundaydım, başka bir iş bulmadan, gözümü başka hiçbirşey görmeden bıraktıysam eğer gerçekten öenmli bir sebebi vardır değil mi? Çünkü ben senelerce sırf bu yüzden sabrettim, çektim o derdi. yapılan haksızlıkları yuttum, ama sonunda dayanamadım işte.
Nitekim, şimdi hiçbirşeyden haberi olmayan arkadaşlarım (ki daha önce d ezaten durumumuz iyi değildi ama belli etmiyordum) hadi buluşalım diye çağırıyorlar? Ben binbir bahane bulmak zorunda kalıyorum
. Yok ya! nasıl derim yol param bile yok diye? Ha bulsam para biriyle buluşsam, belki aylarca evden çıkamayacağım, para bulana kadar tekrar. Ama bunu bile bile çaktırmadan buluşuyorum, Sohbet ediyorum. Ne yapayım peki? Ne yapmalıyım? Diyorsunuz ki söyle. evet söyleyeyim de yerin dibine batayım, duygu sömürüsü yapıyor olayım, zavallı olayım, acınacak olayım, sanki onlardan maddi yardım bekliyormuşum hissini yaratayım zihinlerinde, öyle mi?
Söyleyemem, kimselere.

Ah şu dünyada durumu kat kat kötü insanlar var, ben neyim ki? diyorum hep. geçecek elbet, düzelecek herşey. Sen hiç bozma gülüşünü, içinin umutsuzluğunu gülüşünle bastır, yoket! diyorum. Yürüyorum yoluma.

Ha, bu arada her çağırdıklarında bahane uydurduğum arkadaşlarım, yeni bebeği doğup ya da evlenip de evlerine gidemediğim dostlarım: yol param dahi yok, o yüzden. Yani uyuz değilim ben ok? Ve eğer param yok dersem, bunu söylediğim anda bana acıyacaksınız, duygu sömürüsü yapıyor diyeceksiniz, sırtınızı döneceksiniz o yüzden tamam mı?

20 Aralık 2011 Salı

Güvenmek?

Bir insanı sevip de güvenmediğiniz oldu mu hiç?
Çok seviyorum ama güvenmiyorum, güvenemiyorum. Daha önce yaşadıklarımdandır belki de, ama sürekli bir kuşku içimi kemirip duruyor. Ama o: seni o kadar seviyorum ki, senin için herşeyi yaparım diyor. Sensiz ölürüm diyor... Diyor da diyor...

Ama ya hissettirdikleri? Yaptıkları ya da yapmadıkları?
Ben onun her hareketine herşeyine aşığım. Onu düşünmeden günüm geçmiyor 5 senedir. Yaptığı herşeye, her başarısına kayıtsız kalamıyorum. Hep ilgiliyim. Ama bu ilgi istemsiz, yani birşeyi seviyorsanız ister istemez onunla ilgili birşeyler yaparsınız, heyecanlanırsınız, takip eder, ilgilenirsiniz.
Sanki onda bu yokmuş gibi geliyor, seviyorum diyor ama ben bütün gün netteyken o arkadaşlarıyla oyun oynamayı seçiyor, saatlerce hiçbirşey yazmıyor, yazdığı zaman ise, ben yatıyorum iyi geceler, ben uzanıcam vs..
Anlatamıyorum işte yazamıyorum.


Ne gibi biliyor musunuz? kendisine biçilen rolü istemeden oynayan bir oyuncu gibi, okuması gereken replikleri okuyor sadece, ruhsuz.

Bu aralar sıkıntıdaydım seni biraz ilgisiz bıraktım diyor. Ben ne sıkıntılar çektim bir bilseniz??! Ama asla onu ilgisiz bırakmadım, yani bu mümkün değil çünkü insan daha çok sarılıyor sevdiğine o zaman. Çünkü mutluluk veren tek şey o oluyor. İlgisiz kalıyorsanız zaten gerçekte sevmiyorsunuz demektir.

Şöyle bir örnek vereyim; transformers'ı çok seviyorsunuz, onunla ilgili nerede yazı görseniz okur, oyuncaklarını alır, yeni filmi çıktığında koşa koşa gidersiniz heyecanla, bu heyecan ve ilgi hiçbirzaman bitmez. Bu kadar basit.

Komik bir örnek oldu ama ben buraya uzuun uzun düşünerek yazmıyorum zaten. Direkt aklımdan geçenleri dökmek için açtım bu blogu. Rahatlıyorum belki bir nebze. Derin bir nefes alıp bıraktığım hayata geri dönebiliyorum.

Yağmur var dışarıda, hava kapalı. İçimde hepbirşeyler eksik, gedik. Nolur artık bitsin, nolur!

8 Aralık 2011 Perşembe

İçimi rahatça dökebileyim diye!

Yeni bir blog açtım, çünkü 2 seneden fazladır varolan blogumu artık ailem, eski iş arkadaşlarım bile biliyor. Bu da benim gizli blogum olsun, aklımdan geçen ne varsa yazayım, içimi olduğu gibi dökeyim, kirleri arındırayım istedim. İşte ne bileyim, herşey mükemmel gitmiyor herkesin hayatında, e diğer bloga da içimi döksem herhalde herkes "ıyy zavallı loserr" diye dalga geçecekti belki de. Hem de kimselere söyleyemediğim şeyleri bloga açıp saçamayacaktım, yine Azra Akın'ın "ıhıhıhh 32 diş" maskesi gibi gözler olabildiğine kısık çok nazik bir edayla, kasım kasım kasılarak blog yazacaktım.
Şimdi burası da olduğu için burada istediğim kadar içimi döküüüp, diğer bloga rahatlamış bir şekilde yazabilirim. Sanatsal faaliyetlerime kaldığım yerden devam edebilirim. Kendimi olabildiğince bu blogavurarak, belki de yaşamın zorluklarını az da olsa hafifletebilirim. Denemeye değer sanki?